Osmanlı Tuğrası Anlamı
[size=19]Tuğra nedir?
Divanü-lügât-it-türk’de Tuğranın aslı Oğuzca “Tuğrağ” olup bunun hükümdarın basılmış nişanı olduğu ifade edilmiştir. Anadolu lehçesinde kelimenin sonundaki (ğ) okunamadığından “tuğra” ifadesi yaygınlaşmıştır. Türkçe olan tuğranın Farsçası nişan (alamet, iz, işaret) ve Arapçası tevkî (etki, iz bırakma, buyurma)’dir. Yazılı belgelerdeki ifadelerden Büyük Selçuklularda ve Anadolu Selçukluları’nda da –kavisli- tuğraların varlığını öğreniyoruz. Ancak şekillerini ancak Anadolu beyliklerinde ve Osmanlılar’da görmekteyiz. Beyliklerde bilinen en eski tuğra resmi Saruhan oğlu İshak bey’in (776 H. 1374 M.) tarihli gümüş parasında vardır (1).Tuğra Büyük Selçuklular’dan Eyyubiler aracılığı ile Memlûklere geçmiştir. Ancak Memlûklerdeki tuğralarda da hükümdarın ve babasının ismi tuğrada var olmakla beraber kavisler yerine, bir satıra yazılan yazıda abartılı miktarda keşidelere (harf uzantısı dikey çizgiler) ağırlık verilmiştir. Memlûklerde tuğra, ilgili belgeler üzerine yazılmaz; önceden yazılıp kesilmiş tuğralar belgenin üzerine yapıştırılırdı (1).
[size=19]
Osmanlılarda Tuğra[/size]
Osmanlılarda da Tuğra, sultanların gözalıcı kaligrafik nişan, alamet veya arması, bir çeşit imzasıdır. Sultanın ve babasının adını ve çoğunda el muzaffer daima dua ibaresini içerirdi. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman’ın tuğrasında “Süleyman şah bin Selim şah han el-muzaffer daima” yazmaktadır. “bin” “oğlu” demektir. Tuğra bizatihi sultan tarafından yazılmayıp nişancı veya tuğrakeş veya tuğrâî veya tuğranüvis veya tevkiî denilen görevlilerce yazılırdı. Yetkisiz tuğra çekilemezdi. Tuğralar bazı sultanların mühürlerine de kazılmıştır. Osmanlılarda gereği halinde sınır boylarındaki eyaletlerde bulunan vezirlerin aradaki mesafenin uzaklığına ve siyasi nedenlere bağlı olarak önemli konularda tuğra çekmelerine izin verilmiştir. Tuğrakeş vezir denilen bu eyalet valilerinin tuğra çekmek yetkileri Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın sadaretine kadar devam etmiş ve onun son zamanında kaldırılmıştır 1640-43 M.) (1). Osmanlı tarih belgelerinde geçen “tevki-i hümâyun” “tevki-i refî” “tevki-i refi-i hümâyun” “nişân-ı şerif-i âlîşân-ı sultanî” “tuğrây-ı garrâ” “tuğrây-ı garrây-ı sâmi mekân-ı hâkanî” “nişan-ı hümâyun” “tuğray-ı meymun” “misal-i meymun” “misal-i hümayun” “nişan-ı şerif-i âlîşan” “alamet-i şerife” gibi deyimlerin hepsi de tuğra demektir. (1)Hükümdar ve şehzade tuğralarından başka vezir-i azamın ve eyaletlerdeki vezir, beylerbeyi ve sancak beylerinin hükümet ve eyalet işlerine ait belgelerde imza yerine geçmek üzere tuğrayı andıran “pençe” tabir edilen alametler kullandıkları görülmektedir. Bunun Osmanlılar’da hangi tarihte başladığı ve Osmanlılar’dan önce de kullanılıp kullanılmadığı belli değildir. Pençe, yazılan şahısların derece ve önemlerine göre belgenin sağ kenarının başına veya ortasına veya imza yerine belgenin sonuna Arap harfleri ile çekilirdi. Eğer belge batı dillerinden biri ile yazılmışsa o zaman pençe belgenin sol tarafına çekilirdi. Pençeler tuğradan farklı olarak tek kavislidir. Çift kavis ancak tuğralarda olup başkaları çift kavis çekemezlerdi. Sadrazamların buyuruldularına pençe koymaları 19. yüzyıl ortalarından sonra yerini resmi mühüre bırakmıştır. Vezir-i azam, vali ve beylerbeylerinin pençe ve resmi mühür ile onayladıkları emirlere “buyuruldu” denilirdi (1). En eski Osmanlı tuğrası ikinci Osmanlı sultanı Orhan Gazi’ye aittir. Bu tuğrayı taşıyan iki belge bulunmuştur (2). Birinci sultan Osman Gazi’ye ait bir tuğraya günümüze dek hiçbir yerde rastlanmamıştır. Bu nedenle 36 Osmanlı padişahı ama 35 Osmanlı padişah tuğrası vardır. (Ancak duyumlarımıza göre Osman Gazi’ye ait bir tek sikke (para) bulunmuştur ve bunda "Osman bin Ertuğrul bin Gündüz Alp" ifadesi yer almaktadır). Tuğraların büyük Selçuklulardan Anadolu Selçukluları ve beylikleri aracılığı ile Osmanlılara geçtiği kabul edilmektedir (1). Tuğralar, Osmanlı devletinin kuruluşundan yıkılmasına kadar çok çeşitli yerlerde kullanılmış, hat sanatında bir kol olmuş ve resmi görevini tamamladıktan sonra tarihe mal olmuştur (3). Halen hat sanatını icra edenlerce sanatsal amaçlı olarak yaşatılmaktadır.Önceleri ahitname, name-i hümayun, berat, menşur ve fermanlar gibi pek çok resmi evrak üzerine resmiyet kazandırmak için çekilen tuğra daha sonraları hükümdarlık (hanedan) sembolü olarak paralarda ve yine bu ilk devirlerde (onbeşinci asır) defterhane defter ve kayıtları başında ve daha sonra ise bir arma olarak bayraklar, pullar, senetler, nüfus tezkereleri, pasaportlar, resmi abideler, resmi binalar, savaş gemileri, çeşmeler, imaretler, camiler ve saraylarda da kullanılarak genelleşmiştir (1).Tuğra Türklere özgüdür. Tuğranın şekli kendine mahsustur. Ne herhangi bir şey tuğraya benzer, ne de tuğra herhangi bir şeye . Her tuğrada bir yandan alışılmış tuğra şeklini korumak, diğer yandan her sultanın künyesini bu şekille barıştırmak. Zor bir sanat. Osmanlılarda Orhan Gazi’den Sultan Vahideddin’e kadar tekrarlanan ve değişen parçalarla tuğraların estetik evrimini izlemek çok ilgi çekicidir ve bu haliyle tam Osmanlı tuğra serisi bir sanatın tarihinin 600 yıllık film şeridi gibidir.İlk yirmi kadar Osmanlı tuğrasının sanatsal açıdan olmasa da tarihsel açıdan önemi vardır. Yalnız bunlar içinde yedinci padişah Fatih’in ve onuncu padişah Kanuni’nin tuğraları kendilerinden önceki ve sonrakilere göre estetik ve şekil açısından birer sivrilme yaparlar. Tuğra simgesel anlamı ile belgelerin başında yer alırdı, sonunda değil...Tuğra kelimesi Osmanlıdan önceye dayansa da ve yine tuğra benzerleri daha eski Türk devletlerinin belgelerinde kullanılsa da Osmanlı tuğralarının kendilerinden öncekilerle isim benzerliği dışında ortak yanı pek yoktur. İlk Osmanlı tuğrasının sahibi Orhan Gazi’nin tuğrasında yazılı Orhan ve Osman kelimelerinin yazılış şekli kendinden sonra gelen tuğraların iskeletini oluşturmuştur . Belge üstündeki tuğranın büyüklüğü belge kağıdı ile yazıların durumuna bağlı ve bunlarla uyumlu olurdu. Tuğraların sağ tarafına çiçek koymak veya mahlas yazmak usulü sonradan meydana çıkmıştır. Tuğralar bir arma olarak olgunlaşmış halini aldıktan sonra hattatlar sanatsal boyuta geçerek hep daha güzelini yazmaya çalışmışlardır. Sanatsal tuğra tabloları halinde padişah tuğraları dışında yakın zamanlarda Kur’an-ı Kerim’den ayetler, hadisler, dualar, şahıs isimleri vb. de yazılmıştır.Bir padişahın tuğrası kabul gördükten sonra saltanatı boyunca içeriği değişmezdi. Ancak farklı ellerden farklı çıkan tuğralar da elbet olurdu. Bir Osmanlı belgesinin tarih tesbitinde, varsa üzerindeki tuğranın sahibinin bilinmesi çok yardımcı olur. Hatta tuğradaki nüanslar tarih aralığını daha da kısaltır .Tuğralar içinde en mükemmel tuğra Hattat Sami Efendi tarafından yazılan II. Abdülhamid tuğrası kabul edilmekte ve sayın Prof. Dr. Uğur Derman bu tuğra için “Tuğraların Padişahı” demektedir . Tuğraların okunabilmesi tüm Osmanlı tuğralarının bir araya getirilmesi ile mümkün olmuştur. Bu meyanda Suha Umur’un çalışmaları takdire şayandır, eseri bize yol göstermiştir, kendisini en iyi dileklerimle zikrediyorum.
TUĞRANIN BÖLÜMLERİ
1- Sere (Kürsü): Tuğranın en altında bulunan ve asıl metnin (padişah ve babasının adı, ünvanları ve –el- muzaffer daima duası) yazılı bulunduğu kısımdır.
2- Beyze’ler (Arapça: yumurta): Tuğranın sol tarafında bulunan iç içe iki kavisli kısımdır.
3- Tuğ’lar: Tuğranın üstüne doğru uzanan “elif” harfi şeklindeki uzantılardır. Her zaman elif değillerdir. Bazen harf de değillerdir. Yanlarında yer alan flama şeklindeki kavislere “zülfe” denir.
4- Kollar (hançere): Beyzelerin devamı olarak sağa doğru paralel uzanan kollardır.
Bazı tuğralarda sağ üst boşlukta ilgili padişahın “mahlas” veya sıfatı da görülür.
[size=19]Osmanlı Padişahlarının Tuğraları:[/size]
[/size]
[size=19]Tuğra nedir?
Divanü-lügât-it-türk’de Tuğranın aslı Oğuzca “Tuğrağ” olup bunun hükümdarın basılmış nişanı olduğu ifade edilmiştir. Anadolu lehçesinde kelimenin sonundaki (ğ) okunamadığından “tuğra” ifadesi yaygınlaşmıştır. Türkçe olan tuğranın Farsçası nişan (alamet, iz, işaret) ve Arapçası tevkî (etki, iz bırakma, buyurma)’dir. Yazılı belgelerdeki ifadelerden Büyük Selçuklularda ve Anadolu Selçukluları’nda da –kavisli- tuğraların varlığını öğreniyoruz. Ancak şekillerini ancak Anadolu beyliklerinde ve Osmanlılar’da görmekteyiz. Beyliklerde bilinen en eski tuğra resmi Saruhan oğlu İshak bey’in (776 H. 1374 M.) tarihli gümüş parasında vardır (1).Tuğra Büyük Selçuklular’dan Eyyubiler aracılığı ile Memlûklere geçmiştir. Ancak Memlûklerdeki tuğralarda da hükümdarın ve babasının ismi tuğrada var olmakla beraber kavisler yerine, bir satıra yazılan yazıda abartılı miktarda keşidelere (harf uzantısı dikey çizgiler) ağırlık verilmiştir. Memlûklerde tuğra, ilgili belgeler üzerine yazılmaz; önceden yazılıp kesilmiş tuğralar belgenin üzerine yapıştırılırdı (1).
[size=19]
Osmanlılarda Tuğra[/size]
Osmanlılarda da Tuğra, sultanların gözalıcı kaligrafik nişan, alamet veya arması, bir çeşit imzasıdır. Sultanın ve babasının adını ve çoğunda el muzaffer daima dua ibaresini içerirdi. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman’ın tuğrasında “Süleyman şah bin Selim şah han el-muzaffer daima” yazmaktadır. “bin” “oğlu” demektir. Tuğra bizatihi sultan tarafından yazılmayıp nişancı veya tuğrakeş veya tuğrâî veya tuğranüvis veya tevkiî denilen görevlilerce yazılırdı. Yetkisiz tuğra çekilemezdi. Tuğralar bazı sultanların mühürlerine de kazılmıştır. Osmanlılarda gereği halinde sınır boylarındaki eyaletlerde bulunan vezirlerin aradaki mesafenin uzaklığına ve siyasi nedenlere bağlı olarak önemli konularda tuğra çekmelerine izin verilmiştir. Tuğrakeş vezir denilen bu eyalet valilerinin tuğra çekmek yetkileri Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın sadaretine kadar devam etmiş ve onun son zamanında kaldırılmıştır 1640-43 M.) (1). Osmanlı tarih belgelerinde geçen “tevki-i hümâyun” “tevki-i refî” “tevki-i refi-i hümâyun” “nişân-ı şerif-i âlîşân-ı sultanî” “tuğrây-ı garrâ” “tuğrây-ı garrây-ı sâmi mekân-ı hâkanî” “nişan-ı hümâyun” “tuğray-ı meymun” “misal-i meymun” “misal-i hümayun” “nişan-ı şerif-i âlîşan” “alamet-i şerife” gibi deyimlerin hepsi de tuğra demektir. (1)Hükümdar ve şehzade tuğralarından başka vezir-i azamın ve eyaletlerdeki vezir, beylerbeyi ve sancak beylerinin hükümet ve eyalet işlerine ait belgelerde imza yerine geçmek üzere tuğrayı andıran “pençe” tabir edilen alametler kullandıkları görülmektedir. Bunun Osmanlılar’da hangi tarihte başladığı ve Osmanlılar’dan önce de kullanılıp kullanılmadığı belli değildir. Pençe, yazılan şahısların derece ve önemlerine göre belgenin sağ kenarının başına veya ortasına veya imza yerine belgenin sonuna Arap harfleri ile çekilirdi. Eğer belge batı dillerinden biri ile yazılmışsa o zaman pençe belgenin sol tarafına çekilirdi. Pençeler tuğradan farklı olarak tek kavislidir. Çift kavis ancak tuğralarda olup başkaları çift kavis çekemezlerdi. Sadrazamların buyuruldularına pençe koymaları 19. yüzyıl ortalarından sonra yerini resmi mühüre bırakmıştır. Vezir-i azam, vali ve beylerbeylerinin pençe ve resmi mühür ile onayladıkları emirlere “buyuruldu” denilirdi (1). En eski Osmanlı tuğrası ikinci Osmanlı sultanı Orhan Gazi’ye aittir. Bu tuğrayı taşıyan iki belge bulunmuştur (2). Birinci sultan Osman Gazi’ye ait bir tuğraya günümüze dek hiçbir yerde rastlanmamıştır. Bu nedenle 36 Osmanlı padişahı ama 35 Osmanlı padişah tuğrası vardır. (Ancak duyumlarımıza göre Osman Gazi’ye ait bir tek sikke (para) bulunmuştur ve bunda "Osman bin Ertuğrul bin Gündüz Alp" ifadesi yer almaktadır). Tuğraların büyük Selçuklulardan Anadolu Selçukluları ve beylikleri aracılığı ile Osmanlılara geçtiği kabul edilmektedir (1). Tuğralar, Osmanlı devletinin kuruluşundan yıkılmasına kadar çok çeşitli yerlerde kullanılmış, hat sanatında bir kol olmuş ve resmi görevini tamamladıktan sonra tarihe mal olmuştur (3). Halen hat sanatını icra edenlerce sanatsal amaçlı olarak yaşatılmaktadır.Önceleri ahitname, name-i hümayun, berat, menşur ve fermanlar gibi pek çok resmi evrak üzerine resmiyet kazandırmak için çekilen tuğra daha sonraları hükümdarlık (hanedan) sembolü olarak paralarda ve yine bu ilk devirlerde (onbeşinci asır) defterhane defter ve kayıtları başında ve daha sonra ise bir arma olarak bayraklar, pullar, senetler, nüfus tezkereleri, pasaportlar, resmi abideler, resmi binalar, savaş gemileri, çeşmeler, imaretler, camiler ve saraylarda da kullanılarak genelleşmiştir (1).Tuğra Türklere özgüdür. Tuğranın şekli kendine mahsustur. Ne herhangi bir şey tuğraya benzer, ne de tuğra herhangi bir şeye . Her tuğrada bir yandan alışılmış tuğra şeklini korumak, diğer yandan her sultanın künyesini bu şekille barıştırmak. Zor bir sanat. Osmanlılarda Orhan Gazi’den Sultan Vahideddin’e kadar tekrarlanan ve değişen parçalarla tuğraların estetik evrimini izlemek çok ilgi çekicidir ve bu haliyle tam Osmanlı tuğra serisi bir sanatın tarihinin 600 yıllık film şeridi gibidir.İlk yirmi kadar Osmanlı tuğrasının sanatsal açıdan olmasa da tarihsel açıdan önemi vardır. Yalnız bunlar içinde yedinci padişah Fatih’in ve onuncu padişah Kanuni’nin tuğraları kendilerinden önceki ve sonrakilere göre estetik ve şekil açısından birer sivrilme yaparlar. Tuğra simgesel anlamı ile belgelerin başında yer alırdı, sonunda değil...Tuğra kelimesi Osmanlıdan önceye dayansa da ve yine tuğra benzerleri daha eski Türk devletlerinin belgelerinde kullanılsa da Osmanlı tuğralarının kendilerinden öncekilerle isim benzerliği dışında ortak yanı pek yoktur. İlk Osmanlı tuğrasının sahibi Orhan Gazi’nin tuğrasında yazılı Orhan ve Osman kelimelerinin yazılış şekli kendinden sonra gelen tuğraların iskeletini oluşturmuştur . Belge üstündeki tuğranın büyüklüğü belge kağıdı ile yazıların durumuna bağlı ve bunlarla uyumlu olurdu. Tuğraların sağ tarafına çiçek koymak veya mahlas yazmak usulü sonradan meydana çıkmıştır. Tuğralar bir arma olarak olgunlaşmış halini aldıktan sonra hattatlar sanatsal boyuta geçerek hep daha güzelini yazmaya çalışmışlardır. Sanatsal tuğra tabloları halinde padişah tuğraları dışında yakın zamanlarda Kur’an-ı Kerim’den ayetler, hadisler, dualar, şahıs isimleri vb. de yazılmıştır.Bir padişahın tuğrası kabul gördükten sonra saltanatı boyunca içeriği değişmezdi. Ancak farklı ellerden farklı çıkan tuğralar da elbet olurdu. Bir Osmanlı belgesinin tarih tesbitinde, varsa üzerindeki tuğranın sahibinin bilinmesi çok yardımcı olur. Hatta tuğradaki nüanslar tarih aralığını daha da kısaltır .Tuğralar içinde en mükemmel tuğra Hattat Sami Efendi tarafından yazılan II. Abdülhamid tuğrası kabul edilmekte ve sayın Prof. Dr. Uğur Derman bu tuğra için “Tuğraların Padişahı” demektedir . Tuğraların okunabilmesi tüm Osmanlı tuğralarının bir araya getirilmesi ile mümkün olmuştur. Bu meyanda Suha Umur’un çalışmaları takdire şayandır, eseri bize yol göstermiştir, kendisini en iyi dileklerimle zikrediyorum.
TUĞRANIN BÖLÜMLERİ
1- Sere (Kürsü): Tuğranın en altında bulunan ve asıl metnin (padişah ve babasının adı, ünvanları ve –el- muzaffer daima duası) yazılı bulunduğu kısımdır.
2- Beyze’ler (Arapça: yumurta): Tuğranın sol tarafında bulunan iç içe iki kavisli kısımdır.
3- Tuğ’lar: Tuğranın üstüne doğru uzanan “elif” harfi şeklindeki uzantılardır. Her zaman elif değillerdir. Bazen harf de değillerdir. Yanlarında yer alan flama şeklindeki kavislere “zülfe” denir.
4- Kollar (hançere): Beyzelerin devamı olarak sağa doğru paralel uzanan kollardır.
Bazı tuğralarda sağ üst boşlukta ilgili padişahın “mahlas” veya sıfatı da görülür.
[size=19]Osmanlı Padişahlarının Tuğraları:[/size]
[/size]
Ptsi Ağus. 26, 2024 9:52 am tarafından XKaraKoRsANX
» İLKER TİCARET
Ptsi Ağus. 26, 2024 9:48 am tarafından XKaraKoRsANX
» PİRİ REİS HARİTASİ
C.tesi Ağus. 24, 2024 11:09 am tarafından XKaraKoRsANX
» HİRA HAC UMRE malzemeleri
Cuma Eyl. 09, 2016 10:25 pm tarafından XKaraKoRsANX
» Hayvanlar Alemi Konu Anlatımı ve Ders Notu (Tamamı)
Çarş. Eyl. 07, 2016 2:22 am tarafından XKaraKoRsANX
» HAYVANLAR ALEMİNİN SINIFLANDIRILMASI
Çarş. Eyl. 07, 2016 2:19 am tarafından XKaraKoRsANX
» CANLILARIN SINIFLANDIRLMASI VE HANYANLAR ALEMİ
Çarş. Eyl. 07, 2016 2:10 am tarafından XKaraKoRsANX
» HAYVANLAR ALEMİ SUNUM
Salı Eyl. 06, 2016 12:20 am tarafından XKaraKoRsANX
» HAYVANLAR HAKKINDA BİLİNMEYENLER
Ptsi Eyl. 05, 2016 11:56 pm tarafından XKaraKoRsANX
» KÖPEKLER HAKKINDA BİLGİ
Ptsi Eyl. 05, 2016 11:53 pm tarafından XKaraKoRsANX
» AKVARYUM BALIKLARI
Ptsi Eyl. 05, 2016 11:51 pm tarafından XKaraKoRsANX
» BARTINI TANIYALIM
Ptsi Eyl. 05, 2016 2:00 am tarafından XKaraKoRsANX
» BARTIN ÇİFTETELLİ (SÖM SÖM YARİM)
Ptsi Eyl. 05, 2016 1:46 am tarafından XKaraKoRsANX
» BARTIN ÇİFTETELLİ-2
Ptsi Eyl. 05, 2016 1:45 am tarafından XKaraKoRsANX
» BARTIN ÇİFTETELLİ-1
Ptsi Eyl. 05, 2016 1:43 am tarafından XKaraKoRsANX
» BARTIN ÇİFTETELLİ
Ptsi Eyl. 05, 2016 1:41 am tarafından XKaraKoRsANX
» BARTIN' LICA GELİN KAYNANA ATIŞMASI ;)
Ptsi Eyl. 05, 2016 1:37 am tarafından XKaraKoRsANX
» BARTIN YÖRESEL TÜRKÜLERİ DİNLE TRTFM SUNUMUYLA
Ptsi Eyl. 05, 2016 1:35 am tarafından XKaraKoRsANX
» BARTIN'da YÖRESEL KOSTÜM
Ptsi Eyl. 05, 2016 1:26 am tarafından XKaraKoRsANX
» MUTFAKTA PRATİKLER
Ptsi Eyl. 05, 2016 1:06 am tarafından XKaraKoRsANX
» TASARRUF İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
Ptsi Eyl. 05, 2016 1:04 am tarafından XKaraKoRsANX
» LEKELERİ NASIL ÇIKARIRIZ?
Ptsi Eyl. 05, 2016 1:02 am tarafından XKaraKoRsANX
» SOHBET CHATBOX KURALLARI OKUMAK ZORUNLUDUR...
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:40 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (Y-Z)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:23 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (T-U-V)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:22 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (O-P-R)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:20 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (L-M-N)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:18 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (K)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:16 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (I-İ)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:15 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (G-H)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:13 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (F)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:12 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (E)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:11 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (D)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:10 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (C-Ç)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:08 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (B)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:07 am tarafından XKaraKoRsANX
» ŞİFALI BİTKİLER (A)
Ptsi Eyl. 05, 2016 12:05 am tarafından XKaraKoRsANX
» Salep Faydaları – Sahlep Orkidesi Yetiştiriciliği
C.tesi Eyl. 03, 2016 3:09 am tarafından C aNe R --74
» OSMANLI TUĞRASI
C.tesi Eyl. 03, 2016 2:27 am tarafından XKaraKoRsANX
» İSTANBUL'UN FETHİ
C.tesi Eyl. 03, 2016 2:18 am tarafından XKaraKoRsANX
» BALKAN HARBİ
C.tesi Eyl. 03, 2016 2:16 am tarafından XKaraKoRsANX
» İSTİKLAL HARBİ
C.tesi Eyl. 03, 2016 2:14 am tarafından XKaraKoRsANX
» ANKARA'NIN BAŞKENT OLUŞU
C.tesi Eyl. 03, 2016 2:09 am tarafından XKaraKoRsANX
» TÜRK NEDİR_? ATATÜRK'ÜN CEVABI
C.tesi Eyl. 03, 2016 2:03 am tarafından XKaraKoRsANX
» ATATÜRK'TE BİLİM,FEN KAVRAMLARI VE ÇAĞDAŞLAŞMA
C.tesi Eyl. 03, 2016 1:58 am tarafından XKaraKoRsANX
» ATATÜRK'ÜN VASİYETİ
C.tesi Eyl. 03, 2016 1:51 am tarafından XKaraKoRsANX
» TÜRK BAYRAĞI KANUNU
C.tesi Eyl. 03, 2016 1:39 am tarafından XKaraKoRsANX
» OSMANLI PADİŞAHLARI
C.tesi Eyl. 03, 2016 1:34 am tarafından XKaraKoRsANX
» Ece Seçkin-ADEYYO
Cuma Eyl. 02, 2016 3:44 pm tarafından XKaraKoRsANX
» Bengü-SİĞAMIYORUM
Cuma Eyl. 02, 2016 3:34 pm tarafından XKaraKoRsANX
» MEAL HATİM DİNLE
Perş. Eyl. 01, 2016 1:07 am tarafından XKaraKoRsANX
» MEALLİ HATİM DİNLE
Perş. Eyl. 01, 2016 12:53 am tarafından XKaraKoRsANX
» MEAL DİNLE
Perş. Eyl. 01, 2016 12:47 am tarafından XKaraKoRsANX
» HADİS DİNLE
Perş. Eyl. 01, 2016 12:44 am tarafından XKaraKoRsANX
» GİRİŞ YAPABİLMENİZ İÇİN ÜYE OLMALISINIZ...
Salı Ağus. 30, 2016 12:37 am tarafından C aNe R --74
» YÖRESEL YEMEKLERİMİZ (TARİFLİ)
Ptsi Ağus. 29, 2016 11:51 pm tarafından XKaraKoRsANX